Pay Sahipleri Sözleşmesi Paradoksu

3899
0
Paylaş:

Pay Sahipleri Sözleşmelerinin Hukuki Niteliği

TTK madde 480’de yer alan tek borç ilkesi gereği bir ticari şirketin kurulması aşamasında ortaklar arasında yapılan ortaklık sözleşmesi ile şirket ortaklarına sadece sermaye koyma borcu yüklenebilmekte ve emredici olan bu hükme aykırı olarak bir düzenleme yapılamamaktadır. Bununla birlikte affectio societatis ilkesi gereği ortaklar arasındaki ilişkiler ve yükümlülükler değişiklik gösterebilmektedir. Bu boşluğu doldurmak amacıyla şirket ortakları tarafından Paysahipleri Sözleşmesi imzalanmakta, Türk hukukunda bu sözleşmelerin genel olarak adi ortaklık ilişkisi sağladığı belirtilmektedir. Bununla birlikte somut olayın özelliklerine göre başka sözleşme hükümlerinin de uygulanması mümkündür.1

Adi ortaklık nitelemesi kabul edildiğinde, paysahipleri sözleşmesi ile şirket ortakları arasında artık bir tarafta anonim ortaklık diğer tarafta da paysahipleri arasındaki nispi ilişkiyi tanımlayan adi ortaklık ilişkisi ortaya çıkmaktadır. Şirket sözleşmesi ortaklar arasında pay sahipliğinden kaynaklanan yükümlülüğü düzenlediğinden tek borç ilkesi şirket esas sözleşmesi bakımından geçerli olurken paysahipleri sözleşmesinde bu durum söz konusu olmamaktadır. Bundan dolayı paysahipleri sözleşmesi karşısında şirketin kendisi de üçüncü kişi konumunda olmakta, sözleşme hükümleri şirkete veya şirket organlarına karşı ileri sürülememektedir.2

Paysahipleri sözleşmelerinin sözleşmenin korporatif bir niteliğe haiz olmaması dolayısıyla TTK hükümlerine değil TBK hükümlerine tabi olacağı savunulmaktadır. Bununla birlikte paysahipleri sözleşmesinin şirket esas sözleşmesine ters düştüğü durumlarda paysahipleri arasında TBK’dan kaynaklanan uyuşmazlıklarda paysahipleri sözleşmesi üstün tutulacak, uyuşmazlıkların şirketler hukukuna ilişkin olması durumunda paysahipleri sözleşmesi dikkate alınmayacak ve esas sözleşme hükümleri TTK kapsamında değerlendirilecektir.3

Her ne kadar durum buraya kadar anlaşılır görülmekte ise de uygulamada paysahipleri sözleşmelerine şirket tüzel kişiliği de taraf olarak eklenilmekte bu durum ise bir paradoksa sebep olmaktadır. Zira şirket tüzel kişiliği sözleşmeye taraf olduğu taktirde paysahipliği sözleşmesinin nispilik özelliği ortadan kalkmakta, artık yapılan bir sözleşme ile TTK’nın emredici hükümleri sözde dolanılmaktadır. Bu durum ise TTK uygulamasında “blind spot” teşkil etmektedir.

Mirasçıların Pay Sahipliği Sözleşmesinden Doğan Borçları

Mirasçıların hak ve sorumluluklarını paysahipleri sözleşmesi kapsamında değerlendirmek için sözleşmenin niteliğinden yola çıkılması gerekmektedir. Bu kapsamda adi ortaklıklarda ortaklardan birinin ölümünü düzenleyen TBK 633 hükmü dikkate alınacaktır. Buna göre, sözleşmede ortaklığın diğer ortaklarla devam edeceğine ilişkin bir hüküm varsa, ortaklardan birinin ölümü halinde, ölen ortağın mirasçısı kendi takdirine bağlı olarak ortaklıkta kalabilecek veya diğer ortaklar tarafından yazılı olarak yapılacak bir bildirimle ortaklıktan çıkarılabilecektir. Ortaklıkta kalınması halinde ölen ortağın paysahipleri sözleşmesinden kaynaklanan hak ve borçları mirasçı tarafından üstlenilmiş olacaktır.

Diğer taraftan ortaklardan birinin ölümüne ilişkin bir hüküm sözleşmede yer almadığı taktirde adi ortaklık ilişkisi sona erecek, tasfiye sonrasında kendilerine düşen paylar mirasçılara dağıtılacaktır. Burada artık ölen kişinin borçlarından sorumluluk için Miras hukuku hükümlerine bakılacaktır.

Burada doktrinde yer alan farklı bir görüşe göre kural olarak taraflardan birinin ölümü paysahipleri sözleşmesini sona erdirmeyecektir. Zira paysahibinin mirasçıları külli halefiyet yolu ile pay ve sözleşmeden doğan hak ve borçları devralabilmektedir. Normalde şahsa bağlı edimler mirasçılara geçmeyeceğinden sözleşmenin bu tip bir edim içermesinin onu sona erdirebileceği fakat kural olarak paysahipleri sözleşmesinden doğan edimlerin şahsa bağlı bir nitelik taşıyamayacağından taraflardan birinin ölümünün sözleşmeyi sona erdirmeyeceği dile getirilmektedir.4

Söz konusu görüş ayrılığının paysahipleri sözleşmesinin nitelendirilmesindeki farklılıktan kaynaklandığını belirtmek gerekmektedir. Zira TBK hükmü ve bu minvaldeki Yargıtay kararları (Yargıtay Onüçüncü Hukuk Dairesi E: 2008/404 K: 2008/10164; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 1991/13-76 K: 1991/199) dikkate alındığında adi ortaklıkta ortaklardan birinin ölümü aksi sözleşmede belirtilmedikçe ortaklığın sona erme sebebi olarak sayılmıştır. Adi ortaklık karar sürecinde lehe veya aleyhe dava açılması, yeni ortak alınması, pay devri ve diğer tüm hususların oybirliği ile alınması kaidesi dikkate alındığında TBK madde 633 hükmünde bir tutarlılık olduğu savunulabilecektir. Ancak paysahipleri sözleşmeleri kesin olarak adi ortaklık sözleşmeleri kapsamına alınmasından önce somut olayda her bir sözleşmenin içeriği dikkate alınarak değerlendirme yapılması daha sağlıklı olacaktır.

 

1: [Poroy, Tekinalp, Çamoğllu Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, Güncelleştirilmiş 12. Baskı Sayfa 531]
2: [http://www.goksusafiisik.av.tr/Articletter/2015_Winter/GSI_Articletter_2015_Winter_Article9.pdf]
3: [Poroy, Tekinalp, Çamoğllu Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, Güncelleştirilmiş 12. Baskı Sayfa 532]
4: [OKUTAN NILSSON, s. 398 vd.]

 

Paylaş:

Cevap bırakın